Sevgi;
Yalansız olduğu zaman, paylaşılınca güzeldir..


25 Kasım 2007 Pazar

Papatya Tarlası


PAPATYA TARLASI

Bir papatya tarlası düşün.İlkbahar ayı.Ve sen onun yanından geçen yolda yürüyorsunve o papatya tarlasında bir papatya dikkatini çeker.Binlercesinden birisidir ama sen onun yanına gidersin.Onda seni çeken bir şeyler vardır.O papatyayı olduğu yerden koparırsın.Sadece senin olsun istersin.Sadece senin.Öleceğini düşünmeden ve gidersin o tarladan.İçindeki şiddetin durduramadığı bir bencillikama bir o kadar güzel ve hapsedici.


İşte bu TUTKU...


Yine o tarlanın kenarındaki yolda yürüyorsundur.Yine milyonlarcası arasında bir tanesi seni çeker.Yaklaşırsın yanına.Yanına gidersin o papatyanın.Gözlerin başkasını görmez olur o an.Onun için her şeyi yapmak istersin.Dokunmak istersin.Dokunamazsın, orada onunla ölmek istersin.Ama birden hafif bir rüzgar eserve bir başka güzel çiçek kokusu gelir burnuna.Dayanamazsın onun kokusuna.Unutturur her şeyi bir andave o kokunun geldiği yöne gidersin.O papatya orada kalmıştır.Yüreğinin bir kenarında.Paylaşılmamıştır bir çok şey.Unutulmaz belki ama geri de dönülmez ona.


İşte bu AŞK...


Yine o yoldasın.Papatya tarlasının yanından geçen.Ve yine bir papatya.Milyonlarcasının içinde seni çeker.Gidersin yanına. Orada kalakalırsın.O hiç ölmesin diye her şeyi yaparsın.Tüm gücünle onunla olmak istersin.Oradan seni koparacak hiç bir güç olmadığına inanırsın.Ve orada onunla ölene kadar birlikte kalırsın.


İşte bu da SEVGİ...

Alıntı

20 Kasım 2007 Salı

AŞKA DAİR..


ADA

Bir zamanlar, bütün duyguların üzerinde yaşadığı bir ada varmış: Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve tüm diğerleri, Aşk dahil.

Bir gün, adanın batmakta olduğu, duygulara haber verilmiş.Bunun üzerine hepsi, adayı terketmek için sandallarını hazırlamışlar.


Aşk, adada en sona kalan duygu olmuş.

Çünkü, mümkün olan en son anakadar beklemek istemiş.Ada neredeyse battığı zaman,Aşk, yardım istemeye karar vermiş.

Zenginlik, çok büyük bir teknenin içinde geçmekteymiş.

Aşk, "Zenginlik, beni de yanına alır mısın?"diye sormuş.

Zenginlik,"Hayır, alamam. Teknemde çok fazla altın ve gümüş var, senin için yer yok." demiş.


Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir'den yardım istemiş."Kibir, lütfen bana yardım et!""Sana yardım edemem Aşk. Sırılsıklamsın
ve yelkenlimi mahvedebilirsin." diye cevap vermiş Kibir.


Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk, yardım istemiş: "Üzüntü, seninle geleyim...""Off, Aşk, o kadar üzgünüm ki, yalnız kalmaya ihtiyacım var."


Mutluluk da Aşk'ın yanından geçmiş
ama o kadar mutluymuş ki, Aşk'ın çağrısını duymamış.


Aşk, birden bir ses duymuş:

"Gel Aşk! Seni yanıma alacağım..."
Bu Aşk'tan daha yaşlıca birisiymiş.Aşk o kadar şanslı vemutlu hissetmiş ki kendinionu yanına alanın kim olduğunu öğrenmeyi akıl edememiş.


Yeni bir kara parçasına vardıklarında, Aşk'a yardım eden, yoluna devam etmiş.Ona ne kadar borçlu olduğunu farkeden Aşk, Bilgi'ye sormuş: "Bana yardım eden kimdi?"

"O, Zaman'dı" diye cevap vermiş Bilgi.

"Zaman mı? Neden bana yardım etti ki?"diye sormuş Aşk.

Bilgi gülümsemiş:

"Çünkü sadece Zaman Aşk'ın ne kadarbüyük olduğunu anlayabilir..."
Alıntı

17 Kasım 2007 Cumartesi

SOBELENMİŞİİİİM..!




Sevgili arkadaşım Gurbetçi66 beni sobelemiş ama ben biraz geç farkına vardım.Zırhlarını kuşanmadan hemen cevaplayayım.. :)


1) VE SEN GİDİYORSUN...

Git, git, git_me dur ne olursun..


2) SÖYLENMESİ EN ZOR SÖZCÜKLER

Bende seni sevmiyorum ..!

(severken inadına söylenmiş
kandırmaca bir cevap)

Birde başın sağ olsun demek bana hep zor gelmiştir.


3) SİZİN İÇİN YAĞMURDAN SONRASI NE İFADE EDER

Yağmurdan sonrası havanın kokusu eğer denizin
kokusuyla birleşiyorsa ben o zaman kendimi her ne sebeptense çok güçlü hissederim.Ve annekedi'minde dediği gibi yağmurdan sonra insanların ayakları altında ezilmesinler diye salyangozları bir kenara çekerim.


3) BURÇAK ÇEREZCİOĞLU

Çok güçlü bir karakter ve kocaman bir yüreğe
sahip gencecik bir insan.Ve hala kalbimizde..


4) SİZİ SOBELEYENİ NASIL BİLİRSİNİZ ?

Sanki biraz cadı :) Gurbetçidir kendisi ve
annemin sayfasında tanıştık diyebilirim.

Birbirimizin sessiz ziyaretçilerindeniz
(her nedense bir çekingenlik ama sanırım
çabuk açıldık :)

Kısacası kendisini tanımaktan mutlu oldum.
Onda bende olmayan birşey var çok sevecen..

İyi ki tanımışım seni ; http://www.gurbetci66.com/

SOBELEDİKLERİM
http://www.axicocuk.blogcu.com/

www.00hayvanseverler.blogcu.com

http://www.hayatimorgu.blogspot.com/

http://www.geckalmadimki.blogcu.com/

http://www.oldmuzik.com/





16 Kasım 2007 Cuma

ANNELER ÖZELDİR..


... BİR ÇOCUĞUN MELEĞİ ..

Bir zamanlar dünyaya gelmeye hazırlanan bir çocuk varmış.
Bir gün Tanrı'ya sormuş:
Tanrım, beni yarın dünyaya göndereceğini söylediler, fakat ben o kadar küçük ve güçsüzüm ki, orada nasıl yaşayacağım?
Tüm meleklerin arasından senin için bir tanesini seçtim. O seni bekliyor olacak ve seni koruyacak. Meleğin sana hergün şarkı söyleyecek ve gülümseyecek. Böylece sen onun sevgisini hissedecek ve mutlu olacaksın.
Pekiiiii... insanlar bana birşeyler söylediklerinde, dillerini bilmeden söylenenleri nasıl anlayacağım?
Meleğin sana dünyada duyabileceğin en güzel ve tatlı sözcükleri söyleyecek, sana konuşmayı dikkatle ve sevgiyle öğretecek.
Peki Tanrım, ben seninle konuşmak istersem ne yapacağım?
Meleğin sana ellerini açarak bana dua etmeyi de öğretecek.
Dünyada kotü adamlar olduğunu duydum, beni kim koruyacak? Meleğin seni kendi hayatı pahasına dahi olsa daima koruyacak.
Fakat ben seni bir daha göremeyeceğim için çok üzgünüm.
Meleğin sana sürekli benden söz edecek ve bana gelmenin yollarını sana öğretecek.
O sırada Cennette bir sessizlik olur ve dünyanın sesleri cennete kadar ulaşır.

Çocuk gitmek üzere olduğunu anlar ve son bir soru sorar:

Tanrım eğer şimdi gitmek üzereysem lütfen çabuk söyle, benim meleğimin adı ne?

Meleğinin adının önemi yok yavrum, sen onu ANNE diye çağıracaksın..
Alıntı

14 Kasım 2007 Çarşamba

BİR ÖMÜR

Sevgiye doyulmaz..
Sevmeyi ve sevilmeyi özlememek..
Çünki; sevgi hep yanında...

11 Kasım 2007 Pazar

SEVGİ+FEDAKARLIK


  • BU KADAR SEVEBİLİRMİSİNİZ?

    Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler. Gençtiler, çok genç... Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başrdılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında.... Sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra...
  • Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu... Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular. Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka hesabında para kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki... Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağman çocuk sahibi olmayınca, “bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek, bencillik olur” diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler... “Senin için ölürüm” derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adma “Hayır, ben senin için ölürüm” diye yanıt verirdi hep...
  • Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın, “Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak....” Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu, “Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma” Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı... Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten....
  • Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler. Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı. Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken, harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde “satılık” levhası asılı olan. “Ne dersin, bu evi alalım mı?” dedi adama. “Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı...” “Sen istersin de ben hiç hayır diyebilirmiyim?” diye yanıt verdi adam. “Amerika’daki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para olursa olsun, burası bizimdir artık....”
  • Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu adam Amerika’ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla. Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu.
  • Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap aldı: “Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut...” Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için yalvardı adama, “Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat” diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği...
  • Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken, “Artık dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım” diye sözünü kesti arkadaşı. “O, seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya....”
  • “Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları” diye bağırdı kadın. Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı.... Ertesi gün, öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının sadece masal olduğunu anladı... Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları kadına nasıl sarıldığını gördü adamın...
  • Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi. İnkar etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken, “son bir kez kucaklamak isterim seni” diyecek oldu ama kadın, “defol” dedi nefretle...
  • İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikayesinin böyle son bulmasına kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın. Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika’ya yerleştiğini öğrendi. Bazen yalnız kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin alması için dua ediyordu.
  • Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile, kadının derdine çare olamamıştı. Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. “Sen, buraya ne yüzle geliyorsun” diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. “Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor.” dedi genç kadın. Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı: “Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü. Geçen yıl Amerika’daki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldğını. Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika’ya yerleştiğimiz yalanını yaydı.. Oysa ilk karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bu kutuyu vermemi istedi...”
  • Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın. Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu kutuda.
  • İlk kağıtta, “Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem” diyordu... Sırayla okudu; “Seni çok sevdim”, “Seni sevmekten hiç vazgeçmedim”, “Senin için ölürüm derdin hep, doğru söylediğini bilirdim.” “Fakat benim için ölmeni istemedim” “Şimdi bana söz vermeni istiyorum.” “Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı?” son kağıdı eline alırken, kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın...

    Ve son kağıtta şunlar yazılıydı:

    “Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım....”

10 Kasım 2007 Cumartesi

ON KASIM


Beni görmek demek,
mutlaka yüzümü görmek değildir.
Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kâfidir.
*****
Benim, Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevî mirasçılarım olurlar.
*****
Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir. Fikirlerini inkâr edenler ve beni yerenler çıkabilir. Hatta bunlar, benim yakın bildiğim ve inandıklarım arasından bile olabilir. Fakat, ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidirler ki bu fikirler, Hint'ten, Mısır'dan döner dolaşır gene gelir, verimli neticeleri kalpleri doldurur.

(Çevresindekilere söylediği bir söz) : Beni övme sözlerini bırakınız; gelecek için neler yapacağız, onları söyleyin!
M.KEMAL ATATÜRK


7 Kasım 2007 Çarşamba

YAZIK DEĞİL Mİ BU GEYİKLERE..?

ŞU GÜZELLİĞE BİR BAKIN...











Şile Hayvanat Bahçesi sahibinin getirtmiş olduğu geyikler gümrükte takılı kaldı ve 25 gündür açlar..
Bu haberi izleyipte duyarsız kalan yetkilileri anlamak mümkün değil.!




Bu hayvanların yeri burası değil!
Güzelim Türkiye'mizde barındırdıkları alan ufacık bir yer.
Bu bir ayıp!



Onlar doğada doğdular ve doğa onların ama ne yazık ki
onları doğasından mahrum ediyoruz ve yuvalarını da gasp.
Bu doğa kanunu değil bu bir suç!
Yeteri kadar doğada verdikleri mücadele yetmezmiş gibi bir de insanlığın yaptığı hataların bedelini ödüyorlar ne yazıkki..
Onlar Doğaya Aitler


İnsaların bencilliklerinin, yaptıkları hataların acısı onlardan çıkmamalı..
Unutulmasın ki doğanın kanunu insanlar koymadı.

4 Kasım 2007 Pazar

HADİ BULUN BAKALIM..

Bu resimde bir bebek gizli.
Hadi bulun ve resim hakkında ki görüşlerinizi yazın.

Not:Bulandan kopya çekme yok :)

2 Kasım 2007 Cuma

KAR MANZARASI


Bakarak çalışmış olduğum bir resim..
Özellikleri: 60 X 70

1 Kasım 2007 Perşembe

PAPATYALARIM


Papatyalarım..
Çok severim yer meleklerimi,
her nerede olursa olsun.